Alman makamları 'ırkçı saldırıların' gerçek boyutunu gizliyor

Almanya'nın Hanau kentinde göçmenleri hedef alan ırkçı saldırının ardından gözler bir kez daha aşırı sağcı gruplara çevrildi. Türk toplumu üzerinde derin hayal kırıklığı ve öfkeye yol açan saldırı sonrası Alman makamlarının ırkçı örgütlere karşı yeterli önlemler almaması yine en büyük eleştiri konusu oldu. Irkçı saldırıların gerçek boyutunu gizlendiğine dikkat çeken uzmanlar, "NSU davasında bazı dosyaların 120 yıl gizli kalmasına kararlaştırılmasının arkasında bu var. Bu dosyalarda ortaya çıkacak gerçekler toplumu derinden sarsabilir" değerlendirmesinde bulundu.

Hasan Hız Yeni Şafak
Almanya'da ırkçıların hedefinde Müslüman göçmenler var.

Almanya'nın Hanau kentinde ırkçı terörist Thobias Rathjen'in göçmen kökenlileri hedef alan saldırısının ardından gözler bir kez daha ülkedeki ırkçı örgütlere çevrildi.

Ülkede bugüne kadar göçmenlere ve yabancılara yönelik saldırılar gerçekleştirilen ırkçı teröristler şimdiye kadar yüzlerce kişiyi öldürdü.

  • Alman makamlarının özellikle ırkçı grupların faaliyetlerine karşı sessiz kalması ve gizlemesi en büyük eleştiri konusu oldu.

Konuyla ilgili yenisafak.com'a değerlendirmelerde bulunan Araştırmacı Yazar Asiye Bilgin, "Alman makamları ırkçı eylemlere karşı yeterli tedbir almıyor. Bugüne kadar açıklanan resmi verilerin doğruluk payı şüpheli. Alman polisinin oluşturduğu istatistikler sorunlu. Resmi verilere göre 1990’dan günümüze sağcı eylemlerde can verenlerin sayısı 85. Irkçılıkla mücadele eden Amadeu Antonio Vakfına göre 198 kişi ırkçılar tarafından öldürüldü" ifadelerine yer verdi.

"GERÇEKLER TOPLUMU DERİNDEN SARSABİLİR"

Alman makamlarının paylaştı istatistiklerinin buz dağının görünen ucu olduğunu söyleyen Bilgin, "Hanau saldırısından örnek vermek gerekirse saldırgan 2002’den buyana 3 kere polise gidip suc duyurusunda bulunuyor ama polis saldırganla ilgili hiçbir süreç başlatmıyor. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı verdiği kararda NSU davasında bazı dosyaların 120 yıl gizli kalmasını kararlaştırdı. Neden? O dosyalarda ortaya çıkan bazı gerçekler toplumu derinden sarsabilir diye" ifadelerini kullandı.

"SALDIRI AİDİYET DUYGUSUNU SARSTI"

Hanau saldırısının Türk toplumu üzerinde derin bir hayal kırıklığı, kırgınlık ve öfkeye yol açtığını vurgulayan Bilgin şu ifadelere yer verdi:

  • "Saldırının hemen ardından Almanya’nın değişik şehirlerinde on binlerce insan sokağa çıkarak Almanya’da artan ırkçılığı protesto etti. Yapılan sokak röportajları insanımızın ruh hali iyi anlatıyor. 'Yıllardır bu ülkeye hizmet ettik, çalıştık, vergimizi ödedik, karşılığında bunu mu görecektik' cümlesi azınlık toplumun çoğunluk toplumdan duygusal kopuşunun ve psikolojik hesaplaşmasının göstergesi. Hanau saldırısı Almanya’daki Türklerin, özellikle de yeni nesil gençlerin yaşadığı ülkeye karşı idiyet duygusunu sarsan bir dönüm noktası olarak görülebilir."

Almanya'da yaşayan Türk toplumunun ırkçı saldırılara yabancı olmadığına dikkat çeken Bilgin şöyle konuştu:

  • "Almanya’ya göç tarihimiz yakından incelendiğinde dönem dönem artan ırkçı saldırıların birincil muhatabı Türkler olmuştur. Neonazilerin Mölln’de 3, Solingen’de 5 kardeşimizi yakarak öldürdüğü günler unutulmadı. 2001 ile 2007 yılları arasında 8 Türk bir Yunan ve bir Alman polis memurunu öldüren, 2011 yılına kadar gizli kalan NSU terör örgütü Türklerin devlete, polis teşkilatı ve istihbarata olan güvenini derinden sarstı. Ancak mahkeme sürecinin 2018’e kadar sürmesi konuya olan kamuoyu ilgisinin azalmasına yol açtı. Medya tarafından üretilen yalan haberler, polis ve istihbaratın bilinçli şekilde delilleri karartması 17 yıla yayılan NSU sürecinin toplum üzerindeki etkisini törpüledi, bir nevi çaresiz bir kabulleniş getirdi. Hanau saldırısı bir anda, tek saldırıda 5’i Türk 9 masum insanı öldürerek Türk toplumunun geçmişten bu yana artan güvensizliğini görülmemiş bir seviyeye ulaştırdı.

Almanya’da yaşayan Türkler, özellikle de Almanya’da doğmuş olanlar hayatlarının uzun bir dönemini “kimlik” ve “doğduğu ülkeye idiyet” tartışmalarının gölgesinde geçirir. “Ben kimim” sorusunu kendine çok erken yaşlarda sorar çünkü kamusal alanda her an “azınlık ve öteki” olduğu hissettirilir.

"Siyaset, göçmen kökenlilere, özellikle Müslümanlara sorumluluklarınızı yerine getirdiğiniz taktirde toplumda kabul görürsünüz tezini aşılarken, gerçek hiçte söylendiği gibi değil. Kurumsal ayrımcılık ve ırkçılık, entegrasyon kılıfına sokulmuş asimilasyon uygulamaları son yıllarda hız kazandı. Irkçı söylemlerin normalleşmesinin başlıca sorumlusu siyasetçiler. Liberal ve çoğulcu toplum anlayışının yerini ötekileştirici, öncü kültür tartışmaları aldı."

"Almanya'da merkez siyaset 2015 yılından bu yana kriz içerisinde" diyen Bilgin şöyle devam etti:

Almanya’nın en eski partisi sosyal demokrat parti’nin oyları tarihinin en düşük seviyesine ulaştı. İlginç bir şekilde merkez partiden giden oylar ırkçı partiye veya yeşillere yöneliyor. Merkez siyaset erirken sağ ve sol güçleniyor. AfD’nin oylarını arttırarak bazı eyaletlerde neredeyse yüzde 25'lere yakın oy alması koalisyon hükümetleri ile yönetilen Alman siyasi sistemini tıkıyor. Bugün AfD’ye direnen siyasi partiler yarın ister istemez AfD ile koalisyon ortağı olabilir. Sistem AfD’ye dirense de millet oylarını arttırdığı sürece bu trendi durdurmak neredeyse imkansız.

"Merkel'in 2021'de siyaseti bırakma kararı sonrası nasıl bir Almanya bizi bekliyor?" sorusuna yanıt veren Bilgin şu ifadelere yer verdi:

"Almanya’nın lider sorunu var. Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) hem genel başkan, hem de Merkel sonrası dönem için Şansölye kim olur arayışına girdi. Sadece CDU’da değil kriz, SPD’de uzun yıllardır partinin toparlanmasını sağlayamadı. Partilerin lider çıkarma acziyeti merkez siyaseti zayıflatıyor, demokratik sistemi zayıflatıyor. Merkel, pragmatist bir lider. Merkel sonrası dönem daha popülist söylemlerin revaçta olduğu, istikrarsız bir döneme doğru evrilebilir. Almanya’nın iç siyasi tartışmalara yoğunlaşması uluslararası sorunlarda pozisyon alamamayı ve kayıtsızlığı beraberinde getiriyor. Son yıllardaki dış politikasını değiştiren ve daha etkin olmaya çalışan Almanya’nın başarılı olmada en büyük engeli yine kendisi. İç gündemi belirleyen göç, mültecilik, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı, toplumun kutuplaşmasına ve nefret söyleminin büyümesine yol açıyor."